Kayıtlar

Kasım, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Üçüncü tekil kayıp

Resim
Ve ne zaman biri bana dışarısının nasıl olduğunu sorduğunda onlara birinden bahsediyorum. Cesur olduğuna inanmayan ama benim gördüğüm en cesur insan olan. Herkesin güçlü olduğu yerde sıska. Herkesin erkeksi olduğu yerde tiz sesli. Herkesin sağlam bastığı yerde küçük ayaklı. Çünkü korku ve cesaretin iki çeşidi vardır. Benimki hiçbir şey tehlikeli değilmiş gibi davranmak. Onunkiyse bu koca okyanusta her şeyin tehlikeli olduğunu bilmek. Ona göre beni cesur, onu korkak kılan şey işte bu, hangisi daha kötüyse artık. Adının önemi olmadığı şu zamanda, burnunun yüzünün hangi santimetresinde olduğunu unutamayışım var sonra. Hatırlamalar da cesarete dair. Vazgeçmek de bosvermek de. Herkesten iyi bildiğim ama tanıyamadığım.  Oralarda her şey iyi mi? Havalar biraz soğuk gibi. Üşümez o bilirim. Gri kazakları var. Boğazlı kazak giymeyi sever zira. Yağmuru sevmez ama. Bildiğim bu kadar onunla ilgili. Yetmez mi?

Yıkılmayan Kale

Resim
     Bir düşün peşinde kayboldum, fark edemedim geride kalanları, elimden gidenleri. Sahip olduğum ne varsa teker teker yitirdim, yavaş ama sonucu baki biçimde. Yaşanılan çağın da etkisi büyük tabii. Artık hiçbir şey bıraktığın gibi kalmıyor, mutlak surette değişime uğruyor. Güven duygusu içten şekilde hissedilmediği için küf tutmuş kalplerde. Biraz buruk, hep tedirgin...      Güldüğün, eğlendiğin, üstünden kalkmak istemediğin o kanepe her an altından kayıp gidecek gibi. Gün batarken ya da geceden sıyrılırken güneş, o yattığın yatağın yanıp kül olma ihtimali hep var. Garantisi olmayan kıyak bir iş gibi yaşamak, ne zaman kapının önüne konulacağını bilemediğin. Bundandır topladım ne varsa, teptim sırt çantama. Bir sapı defalarca kopmuş ve yeniden dikilmiş çantam... O da yine koptu kopacak. Yanıma da kursakta kalan hevesleri, elimde kalmış ümitleri aldım.      Bu kez tufanlı denizleri, yüksek yamaçları göze almadan yürüyecektim. Bildiğim, ipleri hala sağlam, hep sağlam o köprüden geçe

Dertli Diş Perileri

Resim
     Sonbaharın iyiden iyiye ele geçirdiği şu günlerde, çamurlaşmış turuncularla geçiyor zaman. Çamurun yakıştığı yegane şey galiba turuncu. Bazen en sevilen pantolonu bazense koskoca bir manzarayı mahvederken, kurumuş sarımtırak turuncu yapraklarda dans ediyor sanki. Her şey renklerde gizli sanırım. Hayranlıklar, depresyonlar, vazgeçişler... Hepsi renklerle alakalı. Bazen gözlerde hayran bıraktırırken bazen gökyüzünde ele geçirir insanı mesela mavi. Bazen tüm şehri kapladığında göz kamaştırır bazen de bir gülüşte gizlidir beyaz. Bazen tutkuyken bazen siren sesleriyle kabusa dönüşebilir kırmızı.      Olmayan şeylere sığınarak geçiyor bazı anlar. Hayali kahramanlardan medet umuyor ve nesillere bu durum endekslenerek ilerliyoruz. Bir şeyler üretmek için ilham perisini beklerken, çenesi kapansın diye diş perisiyle uyutuluyor çocuklar. Gerçi çok dramatik değil diş perisi masalıyla kandırılarak hediyeye kavuşma fikri keza gerçekler fazla can sıkıcı. Kıskanıyorumdur belki de hepsi aynı anda