Kayıtlar

Iyi hissettirecekse benden nefret edebilirsin

Oturduğum o masada dank eden "benim burda ne isim var" düşüncesi artik alnımdan kan getirmeye başladı. Iki kaşımın arasından süzülüp dudagimda birikti ve ağzımdan nefes aldığım ilk anda genzime kaçtı . Yutkundum ve geçmedi . Bir baska vakit, bir başka simayla, kel alaka bir soruyu "evet" diye cevapladım. Keza içerde sigara içilip icilmediginin benim nezdimde bir önemi yoktu. Evin nasil koltuğunun önemi yoktu, Yer yatağı mı çekyat mı olduğu önemli değildi Ve hatta kiminle yattığımın da önemi kalmadı Eller önemini yitirmişti Başka bir gün artik birinin hayatı değerli kılma ihtimalinin de bir anlamı kalmadı, karanlıkta durmayı öğrenmiştim . Dimdik, duvar gibi durmayı öğrenmiştim . Milyon kez göz göze gelmiş ve sadece yürüyüp gitmiştim . En zoru buydu . Sana milyon kez yalan söyledim. Milyon kez iğrendim senden. Ama senle hic alay etmedim. Seni ve içinde sen barındıran her seyi ciddiye almıştım . Şimdi, bunların da bir önemi yok. Göğsümde zırh, dilimde z

YOLCULUK

     Hayatta var olmak daima sonu belirsiz bir yolculuk.       Uzun uzun yürüyüp bir yere vardığında: yanından geçtiğin binalar teker teker yıkılabiliyor, ağaçlar kökleriyle birlikte üzerine devrilebiliyor ya da en azından büyük yangınlar çıkabiliyor. Bir hiç uğruna yürüdüğün o engebeli yol...      Dalağın şişip, bacağına kramp giresiye yüzdüğün; nefessiz kalıp, yer yer boğulduğun o dalgalı ummanın sonunda bir adaya ayak bastığında:      Biraz soluklandıktan sonra etrafına baktığında, o adada olmaktan nefret edebilirsin.       Hiç kimse sana mutluluğun garantisini veremez, daha doğrusu hiçbir şey. O çıkmaz sokakta yalın ayak; ağlak, büyük gözlerinle göğe bakakaldığında da suçlayamazsın Tanrını. Mutsuzluğunun sorumluları varsa da inan ortada olmazlar.       Hayat aslında seçeneklerle de dolu. Mutlaka seni iki yolun ortasında bırakabiliyor. Birini seçmen gereken bir yol. Burada can sıkıcı nüans ise şu: seçmek zorunda oluşun. Aynı hayatta gittiğin yolun bitiminde kalbin paramparça o

Bu kez yalnızca kendimi affetmeliyim

   Insanların kalbinde en ufak hayal kırıntısın kalmadığı bir anda durdu zaman. Öyle karanlık bir vakitte kalakaldım. Kendi içimi yokladığım da sadece un ufak kalmış bir şeyler var, yokla var arası. Kırıldı kırılacak bir dal; alabildiğine kuru, alabildiğine yorgun.    Yorgun demişken: insanların "Nasılsın?" sorusuna verdiği "yorgunum" cevabı gibiyim. Aslında yorgun bile değilim. Belki de hiç olmadığım kadar kalkıp harekete geçmeye hazırım, sadece öyle bir mevsimde değilim sanırım. Aslında mevsim de doğru, hakkını veremiyor sadece.    Inandigi şeyler için canını verebilmiş insanlarla dolu araf. Bir limandan bir daha asla yanaşmamak üzere çıkan bir gemiye atlayıp gitmiş bir sürü düşünce. Alttan ve üstten basık bilmem ne geoit şekliyle bir yer küreye sıkışıp kalmış, inandığını sanan ama bir hiç dolu beden kalmış sanki geriye.     Işte şimdi sorgusuna girdiğim oda bunlarla dolu, sorulan hiç-bir sorunun bir cevabı olmadığı gibi verilen hiç-bir cevap da bir soruyu tanı

Ikinci Niye?

Çakıl taşlarını saymaya başladım yeniden, Tam da duvarlar yıkılırken üstelik. Her şey üst üste geliyor yani Sigaranın izmaritini attığın toprakta, Gül bitiveriyor mesela, Bunun gibi şeyler işte. Yine de duvarların yıkılışını izlemeyi seçerdim Senin sigaranın izmariti mesela Yine de; O gülü aldığım için sevineceğim Sırf aklımı meşgul etsin diye Sırf bir şey yapıyor olmak için Sayacağım çakıl taşlarını Bir köpeği sırf sevilmenin nasıl bir his olduğunu hatırlaması için Seveceğim Yine de; Külleri değil de sevgisizlik kuruttu toprağı, niye? 

Niye?

Bilinmeyenlerle başlayıp bitti dün. Bundan beş yıl öncesinde olduğu gibi. Daha öncesinde de. Oysa ne çok inanırdım kadere, ne çok dua! Kime küstüm bilmiyorum ama birileriyle konuşmuyorum. Gittikçe daha çok bilmiyorum. Iyiyi güzeli unuturcasina, işte o kadar çok. Eskiz bir mutluluk dilerdim. Öyle fazlasında da gözüm yok. Belli belirsiz gülümsemeler yüzümde. Yüzünü isterdim, belki o zaman gerçek bir sanatçı olabilirdim. Gerçek bir ressam belki.. ben böyleyim ama işte; yüzünü çizemeyeceksem kalemi elime yakıştıramam. Başka biriyle mutlu olman fikri de değildi beni inciten. O günün sonunda o gülü koparmıştın sonuçta. Belki acınası, belki acizim. Belki kaybolmuşumdur kendi ekinimde. Her neyse işte; Gün yeniden başladığında kendimi sıradan hissettim ki eskiden özel olduğumu düşünürdüm, niye? 

Abarttığımı düşünmüyorum

Yazın son sıcakları akıyor sakaklarimda. Aylardan eylül elbette. Eylül bende hiçbir zaman o dramatik etkiyi yaratmadı. Sonbahar ise mesele sonbahar ekimdir. Hem gelmesi beklenen ay da ekimdir, gelmezse malumunuz. Zaman zaman kesişiyor yollarımız. Aynı su yatağında ayni larvayiz. Kurbağa olup sıçrayıp gidiyoruz sonunda. En azından sen yani. Belki de ben o su yatagiyim belki sen kağıttan bir gemi. Tam tersi muhtemelen. Aynı yastığa baş koyarken aynı anda gökyüzünden siliniyor adın. Sapasağlam bastığımi sandığımda toprağa altımdan kayıyor gökyüzü. Göğsünde yüzüm, uyanmamı gerektiren alarmlar çalıyor, bütün alarmalari erteleyip bütün saatleri yakasim geliyor. Yakmıyorum tabi o kadar da değil. Sakaklarimdan boynuma doğru süzülürken yaz, en çok senin hakkında yazmak istiyorum. Belki bunu da abartıyorum, belki yarım satır yeter senden kurtulmaya. Birkaç iyi düşünülmemiş yalan bile yeter. Orda değilken ordayim derim belki. Çok uzaktaki ülkelerde saat henüz aksam üstü  dörtken heyecanla

Sen birini öldürdüğün vakit

Resim
O son kadehi içmeme kararında baki kalinabilseydi eğer... son kadehler çok orospu. Şarkının sesini kis diye bağırdı arkasından, arkasında hiç iz kalmasın istiyordu sanırım. En geniş odayı yatak odası yapanlar bile mutlu olamıyordu bir de sanırım. Diğer odayı ona vermişti, rahat etmesini istediğinden ya da bir şeylerden korktuğundan değil ama canı sevismek istememiştir sadece. Farklı odalarda farklı farklı hayatlar ama aynı ev. Birbirine değmeyen düşünceler. Yanına gitsem mi? Yanıma gelse keşke. Yatıp zibarir inşallah!.. 80 metre karelik hayatlarımızı çok abarttık aslında. Neyden veya kimden çekindik bilemiyorum ama sevişsen ne sevişmesen ne? Kalbini kırsalar iyileşiyor zaten, aşık da olmayıver veyahut her birine yükseldiğinde aşık olduğunu sanma. Bir odadan diğerine geçmiyorsa, bırak asansör boşluğunda ölsün yalnızlığın. Çünkü ben hatirlamamayi dilerdim unutursan tekrar hatırlama ihtimali vardır. Neleri affetmiyor ki insan? Affetmek kadar zavallı bir eylem yok. Affetmeyecegim a