Bu kez yalnızca kendimi affetmeliyim

   Insanların kalbinde en ufak hayal kırıntısın kalmadığı bir anda durdu zaman. Öyle karanlık bir vakitte kalakaldım. Kendi içimi yokladığım da sadece un ufak kalmış bir şeyler var, yokla var arası. Kırıldı kırılacak bir dal; alabildiğine kuru, alabildiğine yorgun.
   Yorgun demişken: insanların "Nasılsın?" sorusuna verdiği "yorgunum" cevabı gibiyim. Aslında yorgun bile değilim. Belki de hiç olmadığım kadar kalkıp harekete geçmeye hazırım, sadece öyle bir mevsimde değilim sanırım. Aslında mevsim de doğru, hakkını veremiyor sadece.
   Inandigi şeyler için canını verebilmiş insanlarla dolu araf. Bir limandan bir daha asla yanaşmamak üzere çıkan bir gemiye atlayıp gitmiş bir sürü düşünce. Alttan ve üstten basık bilmem ne geoit şekliyle bir yer küreye sıkışıp kalmış, inandığını sanan ama bir hiç dolu beden kalmış sanki geriye.
    Işte şimdi sorgusuna girdiğim oda bunlarla dolu, sorulan hiç-bir sorunun bir cevabı olmadığı gibi verilen hiç-bir cevap da bir soruyu tanımlanıyor.
   Sadece koro halinde duyduğum bu türküyü sevemiyorum, ilahlaştırılan bu duyguların aslında çok edepsiz karşılıkları var. Somut bir şekilde karşılarında duran bu eksikliği yine aynı şekilde karşısında somut bir şekilde eksik olan insanlarla tamamlayan insanlarla dolu bir hayat. Evrimlesmeyen tek şey bu demek isterdim ama bu da koca bir yalan olurdu. Haa bu arada 'aşk'tan bahsediyorum.
   Hatıralar var bir de geride kalan. Binbir farkli hissi barındıran bir sürü mutasyon anı.  Hatıraların getirdiği insanlar, gözünün önünde duran onlarca insan. Kimileri affedilmiş, kimileri affedilmeyi bekliyor, kimileri ise incinmemiş bile -mümkümmüş gibi-
   Şimdi zamanın takılı kaldığı bu saatte; inanın günün doğmasına yarım saat mi var? yoksa karanlık çökeli bir-kaç dakika mı olmuş bilemiyorum.
    Tek bildiğim şey: bu vakitte böylesine güneşsiz bir anda, affettiğim, affettiğimi sandığım ve affetmeyi umdugum bu insanlar içinde yapmam gereken tek bir şey var. Bu kez sadece kendimi affetmeliyim.
   Kendimi affetmeliyim; bir telefon başında tüm yarınlarımla beklediğim o gün için, gerçekten yanında olmamam gereken birine o günü muhteşem kıldığım, o gün o akşam üzeri o sofrayı kurduğum, her şeyden çok inanarak yürüdüğüm o sokak ve semsiyem yokmuş gibi ıslandığım o yağmur için.
   Kendimi affetmeliyim; farkına varabildiğim onca yanlışa rağmen doğruyu yapamadığım için, kendimi soktugum bu çıkmaz için, uğruna ölebileceğim bir düşünceye sahip olmadığım, başlayıp da tamamlayamadığım o kitaplar ve affettiğimi sanıp kendimi bir-kaç asır kötü hissettirecek o insanlar için.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu mutlu sonlu bir hikaye

Batak

Kelebekler ve Uçurtma