YOLCULUK

     Hayatta var olmak daima sonu belirsiz bir yolculuk. 
     Uzun uzun yürüyüp bir yere vardığında:
yanından geçtiğin binalar teker teker yıkılabiliyor, ağaçlar kökleriyle birlikte üzerine devrilebiliyor ya da en azından büyük yangınlar çıkabiliyor. Bir hiç uğruna yürüdüğün o engebeli yol...
     Dalağın şişip, bacağına kramp giresiye yüzdüğün; nefessiz kalıp, yer yer boğulduğun o dalgalı ummanın sonunda bir adaya ayak bastığında:
     Biraz soluklandıktan sonra etrafına baktığında, o adada olmaktan nefret edebilirsin. 
     Hiç kimse sana mutluluğun garantisini veremez, daha doğrusu hiçbir şey. O çıkmaz sokakta yalın ayak; ağlak, büyük gözlerinle göğe bakakaldığında da suçlayamazsın Tanrını. Mutsuzluğunun sorumluları varsa da inan ortada olmazlar. 
     Hayat aslında seçeneklerle de dolu. Mutlaka seni iki yolun ortasında bırakabiliyor. Birini seçmen gereken bir yol. Burada can sıkıcı nüans ise şu: seçmek zorunda oluşun. Aynı hayatta gittiğin yolun bitiminde kalbin paramparça olursa, tesellin olmaz. Hayat asla teselli etmez. 
     Karamsarlıkla gerçekçi olmak arasında çok ince bir çizgi vardır. Senin sırtında onlarca yükle geçtiğin köprüyü, başka birinin sırtında geçen biri karşına dikilip; tüm bilgeliğiyle seni hep başka bir yol olduğuyla ilgili ikaz edebilir. Hep yeni bir hayata başlamın mümkünlüğü... Yeniden, sıfırdan bir başka yolculuğa davet. Gücün varmış gibi, hevesin ve cesaretin varmış gibi...
     Hep bir yerinde gizli duran inanç ve umut senin koltuk değneklerin olacak... Yanındakilerle, içinde kalanlarla birkaç yerinden kırılmış bacaklarınla yürümeye devam edeceksin. Yürümek zorunda kalacaksın. 
     İçtiğin için pişman olacağın o son olmayan sigaranda,
     Bağrına basmayı bir türlü başaramadığın o insanda,
     Yeni güne uyandığın o pişmanlığında,
     Utancından,
     Acından,
     Nefretinden,
     İnsanlığından,
     Heybene doldurduğun ve artık taşımak istemediğin bütün yüklerinden kurtulmak isteyişinden, çığlıklarından ve duyulmayışından, çekip gidişinden...
     Çok daha önemlisi: çekip gidemeyişinden...
     Sana dair ne varsa, gece uykuya dalmanı geciktiren ne varsa yastığın altında,
     Günün birinde miden daha fazla alamadığı için kusup, ağzında kalan o hiçbir vakit geçmeyecek tatla birlikte;
     Yürüyeceksin.
     Yürümek zorundasın,
     Bu senin yolun, bu senin kederli yolcuğun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu mutlu sonlu bir hikaye

Batak

Kelebekler ve Uçurtma