Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Iyi hissettirecekse benden nefret edebilirsin

Oturduğum o masada dank eden "benim burda ne isim var" düşüncesi artik alnımdan kan getirmeye başladı. Iki kaşımın arasından süzülüp dudagimda birikti ve ağzımdan nefes aldığım ilk anda genzime kaçtı . Yutkundum ve geçmedi . Bir baska vakit, bir başka simayla, kel alaka bir soruyu "evet" diye cevapladım. Keza içerde sigara içilip icilmediginin benim nezdimde bir önemi yoktu. Evin nasil koltuğunun önemi yoktu, Yer yatağı mı çekyat mı olduğu önemli değildi Ve hatta kiminle yattığımın da önemi kalmadı Eller önemini yitirmişti Başka bir gün artik birinin hayatı değerli kılma ihtimalinin de bir anlamı kalmadı, karanlıkta durmayı öğrenmiştim . Dimdik, duvar gibi durmayı öğrenmiştim . Milyon kez göz göze gelmiş ve sadece yürüyüp gitmiştim . En zoru buydu . Sana milyon kez yalan söyledim. Milyon kez iğrendim senden. Ama senle hic alay etmedim. Seni ve içinde sen barındıran her seyi ciddiye almıştım . Şimdi, bunların da bir önemi yok. Göğsümde zırh, dilimde z

YOLCULUK

     Hayatta var olmak daima sonu belirsiz bir yolculuk.       Uzun uzun yürüyüp bir yere vardığında: yanından geçtiğin binalar teker teker yıkılabiliyor, ağaçlar kökleriyle birlikte üzerine devrilebiliyor ya da en azından büyük yangınlar çıkabiliyor. Bir hiç uğruna yürüdüğün o engebeli yol...      Dalağın şişip, bacağına kramp giresiye yüzdüğün; nefessiz kalıp, yer yer boğulduğun o dalgalı ummanın sonunda bir adaya ayak bastığında:      Biraz soluklandıktan sonra etrafına baktığında, o adada olmaktan nefret edebilirsin.       Hiç kimse sana mutluluğun garantisini veremez, daha doğrusu hiçbir şey. O çıkmaz sokakta yalın ayak; ağlak, büyük gözlerinle göğe bakakaldığında da suçlayamazsın Tanrını. Mutsuzluğunun sorumluları varsa da inan ortada olmazlar.       Hayat aslında seçeneklerle de dolu. Mutlaka seni iki yolun ortasında bırakabiliyor. Birini seçmen gereken bir yol. Burada can sıkıcı nüans ise şu: seçmek zorunda oluşun. Aynı hayatta gittiğin yolun bitiminde kalbin paramparça o

Bu kez yalnızca kendimi affetmeliyim

   Insanların kalbinde en ufak hayal kırıntısın kalmadığı bir anda durdu zaman. Öyle karanlık bir vakitte kalakaldım. Kendi içimi yokladığım da sadece un ufak kalmış bir şeyler var, yokla var arası. Kırıldı kırılacak bir dal; alabildiğine kuru, alabildiğine yorgun.    Yorgun demişken: insanların "Nasılsın?" sorusuna verdiği "yorgunum" cevabı gibiyim. Aslında yorgun bile değilim. Belki de hiç olmadığım kadar kalkıp harekete geçmeye hazırım, sadece öyle bir mevsimde değilim sanırım. Aslında mevsim de doğru, hakkını veremiyor sadece.    Inandigi şeyler için canını verebilmiş insanlarla dolu araf. Bir limandan bir daha asla yanaşmamak üzere çıkan bir gemiye atlayıp gitmiş bir sürü düşünce. Alttan ve üstten basık bilmem ne geoit şekliyle bir yer küreye sıkışıp kalmış, inandığını sanan ama bir hiç dolu beden kalmış sanki geriye.     Işte şimdi sorgusuna girdiğim oda bunlarla dolu, sorulan hiç-bir sorunun bir cevabı olmadığı gibi verilen hiç-bir cevap da bir soruyu tanı