Koş Koş Kaç
![Resim](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyjIlxLZQUsd-i38zwph97HTUFows8SIj20KMQMf8iq0-vhGvW8IFfVSFOXooQTo_8f3MlIAWkB5VCB0PD1vi2Rfn4xvbkIYRbt-vuGY86ROVZpxQwCfHopgtUpi9Upc-rszH-58Oz9s8/s1600/hqdefault.jpg)
Oturmuş bir karakterim olduğunu iddia edemem ama oturmuş bir karakteristik bir özelliğim var: kaçmak. Ruh halim ne olursa olsun; mutluluktan dört köşe, çıkmaz bir sokak, stabil, hasretle yanan... kaçmak istiyorum bazen. Her şeyi olduğu gibi bırakıp ilk otobüse binmek, otostop çekmek her ne olursa işte oradan uzaklaşmak. Hatta sadece koşmak. Dalağım şişene kadar koşmak sonra dinlenip tekrar koşmak. Bayılana kadar koşmak. Zihnimin derinliklerinde dolaştığımda somut olarak hiç kaçmadığımı biliyorum. Yine de öyle çok kaçtım ki bu hayatta. Zoru gördüm kaçtım, her şey yolundaydı kaçtım, cesaret edemedim kaçtım, fazla geldi kaçtım, yetmedi kaçtım, korktum kaçtım... Bıraktım onlarca insanı kaçtım. Düşünüyorum da tekrar sadece kaçmadım. Kırdım, yıktım, döktüm... Bazı parçaların düştüğünü biliyorum. Düşüp kırılıyorlar. Ruhumun tuz buz olan parçaları. Beni öldürecek kadar keskin olmayıp kan kaybından hipovolemik şoka sokmaya yetecek kadar keskin olan parçalar. İşte o şok öncesinde