Sonra Onunla Tanıştı.

        Sonra çocuklar öldü... Üzülmeye değer şeyler gittikçe azalıyordu hayatta. Dünya kendi sonunu kendi elleriyle hazırlıyordu. Günden güne tabutuna birer çivi çakar gibiydi. Yavaş yavaş ama kendinden emin bir kötülük geliyordu. Belki de o kötülük hep içimizdeydi.
        Sonra ezanlar okundu... İnanmaya değer şeyler gittikçe azalıyordu hayatta. İlk damla ulaştığından beri yer yüzüne, vicdanlardan damla damla akıyor, azalıyordu bir şeyler. İyi şeyler olsun diye beklemekten, beklemek arsızlaşmıştı. Çaresiz dualarla tutunmaya çalışıyordu ağaçlar toprağa. Cılız ve yorgun kökleriyle deniyordu ayakta kalmayı.
        Sonra kuşlar göçtü... Yağmurlar yağdı kurak arazilere. Yeşillenmedi umutlar. Özgürlüğün kanatlarını çaldılar. Tek tek her bir tüyünü yoldular. Uçmak anlamsızlaştı, meselayla başlayıp keşkeyle biten cümleler uzadı gitti. Arzu edilenler bir insanın ellerinde yaşlandı, buruştu, çatladı, toprak oldu...
        Sonra uçurtmaları vurdular... Adına güç dendi duvarlara yazılan kanlı yazıların. Örselendi duygular ve serin Eylül akşamlarında devrimler yapılamadı. Nobran insanlar tarafından koparılıp atıldı güvercinlerin başları. Oysa güç demek zafer demek değildi ve güç dedikleri zaaf içinde biraz şefkat barındırmalıydı. Tüm zaferler ise onurlu olmak zorundaydı.
        Sonra bebekler doğdu... Atılan bir şaplakta gizliydi yaşamak. Göz yaşlarıyla ödüllendirildi mutluluklar ancak her biri büyüdüğünde ağlamaktan mutlu oldukları kıyılarda aldılar solukları. Issızdı yalnızlık, hüzün kokuyordu bal kovanları. Nefesle başlayan yolculuklar aslında yalnızca nefesle bitmiyordu. Aldıkları her nefeste boğuldular martılar.
        Sonra kar yağdı... Bembeyaz ve buz gibi. Soğuğundan görenler buğulu camları, gördüklerine göreceklerine pişman oldular. Sıcak sobaların üstünde kaynayan güğümlerde dondu insanlık. Güzel manzaralar her seferinde keyifli değildi ve bunu bütün otobüs durakları, bütün telefon kulübeleri bilirlerdi.
        Sonra sözler verildi... Sır gibi saklanan gerçekleri aslında herkes biliyordu. Bilinmeyen şey ise hayattaki tek sırrın ölüm olduğu ve bu sır açığa çıktığında sırra kadem basıldığıydı. Kimse büyük denizleri aşamadı bir kayıkla, iki kürek yetmedi verilen sözleri tutmaya.
        Sonra şiirler yazıldı...
        Sonra şaraplar içildi...
        Sonra besteler yapıldı...
        Sonra yangınlar çıktı...
        Sonra depremler oldu...
        Sonra yalanlar söylendi...
        Sonra güneş doğdu...
        Sonra güneş battı...
        Sonra onunla tanıştı... Tüm çıkmaz sokaklar bittiğinde. Olmaz dedikleri her şey olduğunda. Gözlerin feri gittiğinde. Odalarında evlerin ışıkları teker teker söndüğünde. Bilemediği tüm hislerin ortasında. Hala cayır cayır yanan acılarında, sızısı dinmek bilmeyen yaralarında. Ekip biçip meyvesini alamadığı tarlalarda. Yağmur yağdırmayan bulutlarda, yağmuru eksik olmayan ormanlarda. Defter arasında saklayıp kuruttuğu ne varsa hepsinin tam ortasında. Olan olduktan hemen sonra... Onunla tanıştı. 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu mutlu sonlu bir hikaye

Kelebekler ve Uçurtma

Batak