Öyle bir sigara yakmakla da olmuyor o işler.

      Duman altı ortamlarda düşünüp içinden çıkılamadı bazı anların.Üstünde duruldukça anlamsızlaştı kayıplar. Zamanın önemsiz olmadığı hatıralar da olmadı değil insanın hayatında. Öyle insanlar girdi ki hayatlarımıza aslında hayatın pek bir önemi kalmadı.
      Herkes kendini kurtaracak kahramanı bekledi durdu. Sıkıcı yaşamlarımızdan bir elin bizi çekip almasını bekledik. Gelen ya da gelecek olan asla bilemedi bizi. 'Seni biliyorum' diyecek olan gelmedi, geldiyse de gerçekten bilmiyordu. Hikayenin bitişinde de asla bir kahraman bulunmuyordu. Dünyanın dönüşünü engelleyen o kişi de her kahraman gibi erken gitti ve mutlu sonlar henüz son bulmamış hikayelerdi.
       Kol saatlerinde kovaladı akrep yel kovanı, her yetiştiğini sandığında ya geç kaldı ya da erken geldi. Aslında zaten olmayacağını bildiğimiz hayaller içinde önceki senelerden sarkmış hayaletlerle birlikte öldürdük sevenimizi, sevdiğimizi. Kanadı hisler, hissizleşti sonrasında tüm kalpler. Kokusunu bile aldık, ağır bir pas kokusu gibi doldu ciğerlerimize güvenin çürümeye yüz tutmuş hali.
       Hep başka şeylerde aradık yanlışı, başka birini suçladık. Yanlışın da suçlunun da ta kendisiydi insan. Arkasında durmayı öğrenemedi sadece; yaşanan ne varsa hiç yaşanmamış sayar gibi, dalga geçer gibi, hakaret eder gibi sorumlu tuttu sadece kendisi dışında ne varsa, hayatta...
      Dar geldi geniş caddeler, her köşesinde birbirinden renkli dükkanlar olan kaldırımlar ise bomboş göründü gözüne.
       'Şu ana kadar ne yaşadıysam, kiminle tanıştıysam hepsi seni bulmak içindi' düşüncesi griydi aslında ve hayat siyah ve beyazdan ibaret değildi. Yaşanmışlıkların değeri bilinmedi çoğu zaman. Herkes sadece her şeyin üzerini kapatmak ve temiz bir sayfa açmak istedi. En nihayetinde temiz sayfalar açıldı ve karalanmış sayfalar çoğaldı gitti.
        Yağmuru penceresinden izlemeyi tercih edenler bir kahve ile yetindi. Yağmuru yaşayanlar içinse dünya koskocaman bir lunaparktı. Her nasıl olursa olsun, yağmur güzeldi ve o gidip yağmuru sevmeyen birini sevdi. Yağmur sevilmez miydi?
         Ellerimizin çoğu biraz kirliydi, azı çok kirliydi, küçük bir kesimi ise toprak kokuyordu. Sahi toprak yağmurla buluşunca ne de güzel kokuyordu. Yalın ayaklarla yürümek özgürlüktü. Özgürlük ise artık sadece birkaç beklentiden ibaretti. Beklentiler kısıtlardı, kısıtlı özgürlük diye bir şey zaten olamazdı.Tüm bu laf kalabalığının içinde, yine sorgulanan hayatın kendisiyken güzel olanı yakalama isteği ise dünyaya aksediyordu.
         Görkemli aşk hikayeleri sahteydi, sonuçta Narcissus da Ekho'yu sevememişti. Kendi kendine aşık olup bir çiçeğe dönüşüvermişti. Sevilemeyen Ekho ise işte bilirsiniz ya eko olmuştu. Hangisi daha karlı çıktı işin içinden bilinmez tabii. Güzelliğin ve zarafetin yetersiz olduğu kesinlik kazanmıştı bu mitolojik hikayeyle. Bazen bir çift göz yeterken bazen de bir çift söz edilemiyordu hakkında. Bazen su akıp yolunu bulurken bazen de her şey yolundayken denizlerde batıveriyor gemiler. Gemiler... demesi bile keyifli. Gemiler...
         Tüm bu sonuçların altında ezilirken düşüncelerim, belki çok anlamlı belki inanılmaz absürt. Fikret Kızılok ağlarken kulağımda biliyorum bir sigara yakacağını. İlk nefesini güçlü bir şekilde alıp yavaş yavaş üfleyeceksin. İnan ben de yakacağım bir sigara. Karşılıklı içer gibi, öyle umut ederek en azından içeceğim hızlı hızlı. İçeceğim ama öyle bir sigara yakmakla da olmuyor o işler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu mutlu sonlu bir hikaye

Batak

Kelebekler ve Uçurtma