Bitmek Bilmeyen

    Bugün bir koku, birini anımsattı. O insan bir anıyı... Yıllar yıllar vardı aklıma gelmeyeli. Kafamda davullar patladı, tepemde de güneş, beynim aktı gitti kulaklarımdan sanki. Yürüdük yürüdük, dönüp bir baktık, ortada ne bir yol var ne bir rota. Nereye gittik? Kim geride kaldı? Vardık mı? Yerimizde mi saydık?
    Hayatta hiçbir şeyin değişmediğini fark etmek kadar can sıkıcısı yok galiba. Nereden bakarsan bak, aynı yeri gördüğünde ne diye başka bir yere gidersin ki? Yeri kemikleşmiş bir acı gibi insanın bedeninde hayat. Vakit ne olursa olsun, aynı yerde sızlayıp duran. Öyle epik bir şey de değil üstelik bunlar, sadece çaresizliği anımsatan bir damga. 
    İçimden dörde kadar saydım bu kez. Ona kadar sayacak halim yoktu. Ne de olsa insan hiç ''keşke'' dememeliydi, belki bazen ''daha'', bazen ''düzelecek'' diyebilirdi. ''Yoruldum'' diyebilirdi en olmadı sonrasında ''çok yoruldum'' belki. Her neyse, dört deyip gözümü açtığımda bitsin dedim bu sıcak. Mecaz bir şey değil, bildiğin havanın sıcaklığı. Gözümü açtığımda, altımdan burnuma doğru bir damla ter yine. 
    Anladım işte, bazı şeyler bitmiyordu. Bittiğinde de önemi kalmıyordu. O an neyi istiyorsan olmuyor, olduğunda da sen istemiyordun. Herkesin bildiği ancak sadece bazılarının kabul ettiği. Kendine acımak en kolayıydı, nazının kimseye geçmediği bir döneme gelmek kısa sürerdi çünkü. Bütün hıncını kendinden çıkarmak, her şeyin sorumlusunu kendin ilan etmek gerçekten en basitiydi, çözümü değil. Doğrusu ise gördüğümüz ve görmediğimiz şeylere yüklemek de değildi. Olması gereken ölünmüyorsa şayet sadece yaşamaktı. 
    Öldürmeyen acı güçlendiriyormuş ya hani, bunu ''motto'' benimsemiş her kimse, güldürüyor idi. Bunların hepsi bir isim koyma çabasından ibaretti. Anlamadığım şey ise ne diye bu kadar çabaladığımız. Çözümü arayıp duruyoruz da sorunu biliyor muyuz? Yüzlerce soru askıda kalan, bir tanesini bile seçip cevaplayamadığımız. Farkındalık, bilinçli olma durumu, sorgulayıcı tavır bilmem ne, hepsinin canı cehenneme! Yaşasın cehalet! Bilmediğinden korkmazsın. Bilmediğin seni rahatsız edemez. O kadar çok şeyi bilmemeyi dilerdim ki.
    Derimin altına gizlenmiş mühür niteliğindeki o acımla, o somut acıyla, döne dolaşa, yana yakıla yaşamaktan vazgeçmeye karar verdim bu kez de. Öylece yaşamak... Sadece yaşamak... Nefes alıp vermek işte. Ne umutların sonu vardı, ne beklentilerin, ne acıların, ne vazgeçişlerin sadece sabrın sonu vardı. Diğer her şey sonsuz olabilirdi bu hayatta ancak sabır dediğim şey bitiveriyordu. Yine tekrarlıyorum ölünmüyorsa, yaşanıyordu. Nasıl yaşadığının da pek bir önemi yoktu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu mutlu sonlu bir hikaye

Kelebekler ve Uçurtma

Batak