Bir Kadının Yatağını Dağınık Bırakma.

     ...
     Bir mektup konuştu sonra, dedi ki:
    ''...yapma. Bir kadının yatağını bırakma...''
     İki balık vardı suda çırpınan. Birbirine bağlı iki balık. Balıklardan biri turuncuydu diğeri ise gri. Balıklardan biri boğulmayı göze almıştı. Balıklardan biri çaresizdi, diğerinin ise dişleri keskindi. Kesmek bilmedi o ipi. Balıklardan biri ölüyordu. Balıklardan biri çaresizdi...
     Aşk bazen tutarsız olabiliyordu; gücü orantısız, sözü ağır, ışığı kör edici olabiliyordu. Ayrılık ise bazen hayat kurtarırdı. Hangi darbenin yok edeceğini kestiremez, hiç beklemediğimiz zamanlarda yerle yeksan olabilirdik. Büyük bir bomba düşmüş gibi darmadağın bir şehir bırakabiliyordu arkasında. Ölü, yaralı, sakat, sağır kalabilirdi insan. Ayrılık ise; bazen bir kol, bazen bacak, bazen kulak, bazen kalp olarak oluşurdu. Aşk bazen savaştı. 
      Bir nefes aldı derince, tuttu sonra içinde. Alınması gereken kararlar vardı, karar almaktan nefret ederdi. Bazı şeylerin hemen olmasına gerek yoktu, zamanla, akışına bırakmak en doğrusu gibiydi. En azından en kolayı olduğu kesindi. 
      ''Ne yaptıysam yaptım şu hayatta, kendi başıma.'' dedi.
     Başka birini dahil etmeye gerek yoktu. Kendi bataklığına başka birini sokmaya hakkı yoktu, başka bir kadını... Bilmiyordu. Biliyordu da işine gelmiyordu belki. Bazen bir şeyleri idrak edebilmek, o gerçeğin tokat gibi yüzümüze çarpması anlamına geliyordu. Biri tarafından atılması belki. 
     Birinin kapısını çalmaya karar verdi sonra. Bir dostun. Bir kadının. Tavsiye mahiyetinde değil bilgi rütbesinde bir cevap arıyordu. Çözümü herkesçe olan bir havuz problemi gibiydi ama işte havuzda iki balık, biri ölüyordu. 
     Herkesin hayatında, bazı insanlar başkaydı işte. Söyledikleri bazen bir emir gibi gelen. İtaat etme zorunluluğundan değil de kesinliğinden. Hayatta net olan ne vardı ki? Birinin ağzından çıkan kelimelerden emin olmak mümkünse eğer, alt üst ediyordu ne varsa içinde inandığın/bildiğin. 
     Ve o kadın, o dost dedi ki:
     ''Ona haksızlık etme. Yapma. Bir kadının yatağını dağınık bırakma...''
      ...
      Her şey susmuştu öncesinde, dememişlerdi ki:
      ''Bu hayatta tek sen yoksun. Birinin hayatına öylece girip, çıkamazsın. Yaptıkların başkasının hayatını mahvederse, dünyasını yıkarsa, ya-pa-maz-sın!''
      Böyle olurdu işte bazı anlar. Söylenmesi gerekenler, söylenmezdi. Herkes bilirdi, kişi de bilirdi ama birinin söylemesi gerekirdi. Duyulması lazım can sıkıcı gerçeklerin, bilmek yetmez. Sustukça değersizleşecek yaşamak. Hep birileri birilerinin üstüne basacak. Her gün, her saat, her saniye birileri birilerini karanlıkta bırakacak. Her an o güzel balıklar ölecekler...
      Dediğim gibi bazen ayrılık hayat kurtarır. Seni yaralayabilir ama başkasını iyi edecekse; düşünmeyeceksin kendini. Vazgeçmeyi bilmezsen, yok olup gidersin.
      Onca zaman sonra duydu ki:
      ''Ona haksızlık etme. Yapma. Bir kadının yatağını dağınık bırakma. O vazgeçmeyecektir. Bir kadın için istenmemeyi kabul etmek zordur.  Ve hayat öğretir ki bir kadının yatağını dağınık bıraktığında, asla gerçek bir yatağın olmaz.''


      

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu mutlu sonlu bir hikaye

Batak

Kelebekler ve Uçurtma