O kalp kırılacak

    Duvarları başka renge boyadım o gün. Yikamadigin duvarı değiştiriyorsun çünkü. Canını sıksa da gerçeği yok edemiyorsan, görmezden gelmeyi kolaylastiriyorsun. 
    Uğur böceğinin konmasını beklemek istemiyorum artık o dala. O dal kuruyali yarim asır olmuş. Çatlamış elleri, yüz bulamamış dualarıyla kendi ediyor kendi buluyor insan. Göz göre göre. O ağacı budadılar, yeşermedi yeniden.
    Son gördüğüm kabusu hatirlamiyorum. Birkaç kalitesiz uyku öncesi, ibreyi sona vurmuş tahammülsüzlük. Kendine tahammülü kalmıyor insanın. Yine de martı olmak da istemezdim. Caretta caretta da. Ertesi gece olmak isterdim. Iyisiyle kötüsüyle o gecenin.
    Çorabının söküğünü diken o kadın, en kırmızı rujuyla sigarasını söndürdü kül tablasinda. Ağzına kadar dolu ve leş gibi kokan kül tablası. Duvarlar çatlak, rutubetli, yıkık. Duvarların boyanması gerekiyor. O kül tablasıyla öldürdü leş gibi adamı. O kadın aslında yok, o adam aslında kendi leşi.
    Dağlarım denize paralel uzandı hep. Bazen depremler oldu, yerinden oynamadılar bile. Biraz boşluk olsa iyiydi, belki biraz eserdi içimde. Biraz serinlik isterdim, biraz soğuk su. Neminden bunaldım. Ateşin etrafında pervaneler, hiçbiri yerini bilmedi, hepsi haddini aştı. O ateş sendin, sana yaklasini yaktın. Döneni kavurdun. Yandıkça yandılar. Ben yerimi hep bildim. Ama işte alnımdan akan ter söndürecek seni. O vakit küllerinden yeniden nah doğarsın.
    Birinin umrunda olmamak umrumda değil. Yollar bir yere varmak zorunda değil. Yollar yürümek içindir. Sonunda güzel bir kent hayal ederek yola revan olursan, o taşlar o engebelerle dizlerin hep kan revan. Gizlerin gömülü fikirlerinde. Çok iyi yalan söylüyor herkes. Bu da bir yalan. O yüzden sadece yürümek en iyisidir. Bilmeseniz de bazen bir insan yoldur. Onu yürüyün ve bitsin; nasıl bittiğinin önemi olmasın. Nasıl yittiginin... şen şakrak masalları okumadan büyüyen çocuklar, buyuyemeden ölen bebekler. Dünya kan kokan bir küre. Bombeli alttan üstten basık bilmem ne geoit şekliyle. Yoğun bir kan kokusu hakim evrende, her bir insanoğlunun alnında leke.
Içimizdeki karanlık ve karamsarliklar boğabilir mi ışığı? En artık kalkmaya gücümüz yokken tutmuyor muyuz uzanan o eli. Ahh o eller. Hiç tanımadigimiz ya da hiç taniyamadigimiz lavanta kokulu eller. O ellerle vurdular bizi.
    Çamura yatmadan, o saatte, o köşede gördüğümüz gözleri unutmayacak kalbimiz. Dünya kirli evet, kırık bir bardak asla dolu tarafi olmayan. Yine de unutma çocuk senin de annen vardi. Seni annen çok sevdi. Ezan seslerini duymamazliktan gelme ya da gel. Seni bir kadın dogurdu çocuk, o küçük kalbin kırılacak çocuk. Hangi şerefsiz kırarsa kırsın kalbini o kadın için onar. Yeniden, vazgeçmeden dağıt kara dumanları. Ihanetleri unut, haberleri kapat, görmezden gelme, iyilik yap, birini güldür, o gülü çöpe at. Vazgeçme ama unutma da; o kalp kırılacak...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu mutlu sonlu bir hikaye

Kelebekler ve Uçurtma

Batak