Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ikinci Niye?

Çakıl taşlarını saymaya başladım yeniden, Tam da duvarlar yıkılırken üstelik. Her şey üst üste geliyor yani Sigaranın izmaritini attığın toprakta, Gül bitiveriyor mesela, Bunun gibi şeyler işte. Yine de duvarların yıkılışını izlemeyi seçerdim Senin sigaranın izmariti mesela Yine de; O gülü aldığım için sevineceğim Sırf aklımı meşgul etsin diye Sırf bir şey yapıyor olmak için Sayacağım çakıl taşlarını Bir köpeği sırf sevilmenin nasıl bir his olduğunu hatırlaması için Seveceğim Yine de; Külleri değil de sevgisizlik kuruttu toprağı, niye? 

Niye?

Bilinmeyenlerle başlayıp bitti dün. Bundan beş yıl öncesinde olduğu gibi. Daha öncesinde de. Oysa ne çok inanırdım kadere, ne çok dua! Kime küstüm bilmiyorum ama birileriyle konuşmuyorum. Gittikçe daha çok bilmiyorum. Iyiyi güzeli unuturcasina, işte o kadar çok. Eskiz bir mutluluk dilerdim. Öyle fazlasında da gözüm yok. Belli belirsiz gülümsemeler yüzümde. Yüzünü isterdim, belki o zaman gerçek bir sanatçı olabilirdim. Gerçek bir ressam belki.. ben böyleyim ama işte; yüzünü çizemeyeceksem kalemi elime yakıştıramam. Başka biriyle mutlu olman fikri de değildi beni inciten. O günün sonunda o gülü koparmıştın sonuçta. Belki acınası, belki acizim. Belki kaybolmuşumdur kendi ekinimde. Her neyse işte; Gün yeniden başladığında kendimi sıradan hissettim ki eskiden özel olduğumu düşünürdüm, niye? 

Abarttığımı düşünmüyorum

Yazın son sıcakları akıyor sakaklarimda. Aylardan eylül elbette. Eylül bende hiçbir zaman o dramatik etkiyi yaratmadı. Sonbahar ise mesele sonbahar ekimdir. Hem gelmesi beklenen ay da ekimdir, gelmezse malumunuz. Zaman zaman kesişiyor yollarımız. Aynı su yatağında ayni larvayiz. Kurbağa olup sıçrayıp gidiyoruz sonunda. En azından sen yani. Belki de ben o su yatagiyim belki sen kağıttan bir gemi. Tam tersi muhtemelen. Aynı yastığa baş koyarken aynı anda gökyüzünden siliniyor adın. Sapasağlam bastığımi sandığımda toprağa altımdan kayıyor gökyüzü. Göğsünde yüzüm, uyanmamı gerektiren alarmlar çalıyor, bütün alarmalari erteleyip bütün saatleri yakasim geliyor. Yakmıyorum tabi o kadar da değil. Sakaklarimdan boynuma doğru süzülürken yaz, en çok senin hakkında yazmak istiyorum. Belki bunu da abartıyorum, belki yarım satır yeter senden kurtulmaya. Birkaç iyi düşünülmemiş yalan bile yeter. Orda değilken ordayim derim belki. Çok uzaktaki ülkelerde saat henüz aksam üstü  dörtken heyecanla

Sen birini öldürdüğün vakit

Resim
O son kadehi içmeme kararında baki kalinabilseydi eğer... son kadehler çok orospu. Şarkının sesini kis diye bağırdı arkasından, arkasında hiç iz kalmasın istiyordu sanırım. En geniş odayı yatak odası yapanlar bile mutlu olamıyordu bir de sanırım. Diğer odayı ona vermişti, rahat etmesini istediğinden ya da bir şeylerden korktuğundan değil ama canı sevismek istememiştir sadece. Farklı odalarda farklı farklı hayatlar ama aynı ev. Birbirine değmeyen düşünceler. Yanına gitsem mi? Yanıma gelse keşke. Yatıp zibarir inşallah!.. 80 metre karelik hayatlarımızı çok abarttık aslında. Neyden veya kimden çekindik bilemiyorum ama sevişsen ne sevişmesen ne? Kalbini kırsalar iyileşiyor zaten, aşık da olmayıver veyahut her birine yükseldiğinde aşık olduğunu sanma. Bir odadan diğerine geçmiyorsa, bırak asansör boşluğunda ölsün yalnızlığın. Çünkü ben hatirlamamayi dilerdim unutursan tekrar hatırlama ihtimali vardır. Neleri affetmiyor ki insan? Affetmek kadar zavallı bir eylem yok. Affetmeyecegim a

Buğday tarlalarını yuttum, sarı kustum

Resim
O seferki dönüşü unutturmuyor hiçbir seyahat, o yoldaki bütün buğday tarlalarını ezberledim, sarının her renginden tiksindim ve seni o gün geride bırakamadım. En büyük hatamdı, sen o gün geride kalmalıydın.  Hepsinin kalbimi kirmak için çıktığı bu yolculukta sen kılını bile kipirdatmadin. En çok buna gücendim. En çok buna ağladım o gece. O gün en çok kalbimi bile kırmadigin için öfke doldum sana. Buğday tarlaları bomboş kaldı ikindi vakti... hep böyle sarılar mıydı yoksa hiç bana degmedigin için mi bu hale geldiler? Gözlerimin rengiyle alakali bir durum muydu yoksa, çay demledin de içmedim mi? Elektrik santrallerinde sevişemedik diye kızgınım sana yine de bu yüzden santrifüj beton direklerden atmayacağım kendimi. Intihar edersem beni öldürebilme ihtimalini yok ederim. En çok canımız acıdığında karşılaşmak istiyorum ve kimin ayakta kalacağını görmek. Herkes oyunu senden yana kullanıyor. Bahisleri kapattım ama özgüvenim zedelenmedi. Ben seninle savaşmayı sevdiğim için geldim o gece.

O kalp kırılacak

    Duvarları başka renge boyadım o gün. Yikamadigin duvarı değiştiriyorsun çünkü. Canını sıksa da gerçeği yok edemiyorsan, görmezden gelmeyi kolaylastiriyorsun.      Uğur böceğinin konmasını beklemek istemiyorum artık o dala. O dal kuruyali yarim asır olmuş. Çatlamış elleri, yüz bulamamış dualarıyla kendi ediyor kendi buluyor insan. Göz göre göre. O ağacı budadılar, yeşermedi yeniden.     Son gördüğüm kabusu hatirlamiyorum. Birkaç kalitesiz uyku öncesi, ibreyi sona vurmuş tahammülsüzlük. Kendine tahammülü kalmıyor insanın. Yine de martı olmak da istemezdim. Caretta caretta da. Ertesi gece olmak isterdim. Iyisiyle kötüsüyle o gecenin.     Çorabının söküğünü diken o kadın, en kırmızı rujuyla sigarasını söndürdü kül tablasinda. Ağzına kadar dolu ve leş gibi kokan kül tablası. Duvarlar çatlak, rutubetli, yıkık. Duvarların boyanması gerekiyor. O kül tablasıyla öldürdü leş gibi adamı. O kadın aslında yok, o adam aslında kendi leşi.     Dağlarım denize paralel uzandı hep. Bazen depremler ol

BEYAZ SABUN KOKAN ŞARAPTAN ŞİİR

Resim
    Tam altından çatlamış kalın bir şarap şişesi. İçinden bir şiir sızıyor. Hiç kimsenin yazmadığı ve kimsenin okumayacağı. Kapı gıcırtılarında hapsolmuş, yarım yamalak bir heyecan içimde. Her artık kapandı dediğimde, rüzgarın açtığı. Yarım yamalak açık.     Yıllansın diye de içimde saklamadığım aslında, senelerden bir yolun üzerinde yürürken; içimden akıp giden. O şiir. O minare de tepeme yıkıldı. O gün... Ellerimi her açtığımda göğe, gökyüzü kaydı altımdan. Yer çekimini yuttum, asfaltlara tükürdüm. O gün... Asfalta yakın uçmak isterdim. Kelebek olmak demek, çayır çimen gezmek demek mi illa? Asfalta yakın uçmayı seçerdim. Yine...     Yeni keşfettiğim o şarkının, üzerime kusması var sonra. Üstüme salıyor ürkek huzurdan bozma hüznü. Kapılar çarpıyor suratıma. Asırlardır hayattaymış da bir bok yaşamamış gibi. Hep hüzünlüymüş de hiç terk edilmemiş gibi. İskeleden koşarak atlamış da yüzme bilmiyor gibi. Hep sevmiş, hiç sevilmemiş gibi. Hep gibi, hiç gibi...     Kapıyı kapattığımda, hatt

Ben Onlar Gibi Değilim

Resim
           Bir yıldırım düştü kafa tasımın üzerine. Baştan ayağa, sondan başa, hiç es vermeden kayboldu dilediğim dilekler. Gerçek olmalarından geçeli çok olmuştu da hatırlayamamak... Bu biraz kıyım, utanç, hezimet... Çocukluktan kalma masum beklentilerim ve onların yine benim suratıma tükürerek alaşağı olmaları... Derimin altına saklanmış, zaman zaman yerinden çıkan ve sonra kanırta kanırta geri giren bir büyük cam parçası... İşte tam olarak bu, çocukluktan kalma sözüm ona hayaller.      Hayat bir kavgadır denir: NAH! Benim kavgam bizzat hayatla. Yoksa yaşayacak kadar para kazanıp, ölmemek... Ben buna kavga demem, bu sessiz intihar, şu hepimizin ettiğinden. Benim hırsım, kinim direk yaşama varsa kadere duyuyorsa da tanrıya.      Kendiliğinden işleyen bir karşılıklı zarar verme makinesine dönüştü, düzen. Bazen o benimle taşşak geçiyor, bazen ben onunla. Elime güzel bir ekşınmen veriyor oynayayım diye. Sonra elimden alıyor, saniyeler içinde. Ben de arkasından bağırıyorum: '